3. (benim için)hepsi bir (мне) все равно
4. eskisi gibi по-старому, по-прежнему
5. yok değildir нельзя сказать, что нет...
6. yerine getirmek (-i) выполнить, осуществить 7. yola koyulmak отправиться в путь
8. her zamanki gibi как всегда
9. az kaldı (kalsın)... yordu он чуть-было не...
10. iki gözüm (мой) милый, (мой) дорогой
Примечания:
1. Глагол doymak в утвердительной форме чаще управляет исходным
падежом (bundan doydu — он насладился (пресытился) этим), в отрица
тельной —дательным (sesine doymadık—мы не нарадуемся его голосу).
2. В сочетании çift sürmek «пахать» имя çift является прямым допол
нением («погонять пару (волов)»); поэтому, когда говорящий хочет упот
ребить дополнение toprak («пахать землю») слово çift должно быть от
брошено (toprağı sürmek).
3. Esas, müessese — слова одного корня (müessese — нечто осно
ванное, учрежденное, введенное в обиход; институт).
4. Междометие hay выражает в более сильной степени, чем hey (см.
ур. 7), как положительные, так и отрицательные эмоции человека на изме
нение ситуации.
Ср .: Hey, Allahım, bu ne güzellik!
— Боже, что за красота! Hay Allah senden razı olsun!
— Вот спасибо-то!
Hey akılsız çocuk ne yaparsın?
— О, глупое дитя, что ты делаешь! Hay akılsız hay!
— Ах, (несчастный) глупец!
5. Глагол kokmak управляет дополнением в основном падеже (так наз. предикативное дополнение): Elbisesi balık kokuyor. —От его одежды пахнет рыбой. Ortalığı balık kokutuyor. — От него пахнет рыбой (досл.: он все вокруг заставляет пахнуть... ).
СЛОВООБРАЗОВАТЕЛЬНЫЙ АФФИКС - СА
Аффикс -са, -се, (- ç а, - ç е) — имеет несколько значений.
1. Присоединяясь к прилагательным, он несколько ослаб
ляет или усиливает обозначаемое ими качество.
ПРИМЕРЫ: güzelce — довольно красивый, весьма красивый; uzunca bir kalem — довольно длинная ручка.
2. В сочетании с прилагательными и существительными
аффикс -са образует качественные наречия.
ПРИМЕРЫ: güzelce yazdı — он превосходно написал; açıkça söyledi — он откровенно сказал; çocukça hareket ediyor
— он действует по-детски (как ребенок); türkçe okuyor — он читает по-турецки.
Слова типа çocukca, türkçe — употребляются также в позиции определения (türkçe kitap — турецкая книга, книга по-турецки) и, субстантивируясь, могут превращаться в имена существительные (Türkçe — турецкий язык).
3. В сочетании с местоимениями и некоторыми существи
тельными аффикс -са образует наречия с отсылочно-сопо-
ставительным значением (ср. русский предлог «по» и т. п. ),
а иногда приближается в значении к служебному имени
tarafından «со стороны».
ПРИМЕРЫ: bence — по-моему,
onca (о + n + са) — по его (мнению), isteğince (istek + i+ n +се)
— по его желанию,
aile-ce — (всей) семьей, hükümetçe (hükümet tarafından)
— правительством,
herkesçe malûm (biliniyor)—всем известно, dünyaca meşhur (ünlü) — всемирно известный.
ÇALIŞTIRMALAR
13. Aşağıdaki tümceleri Türkçe'den Rusça'ya çeviriniz:
1. Ne yazık! Bu adam Türkçe konuşmıyor. 2. Siz kadınca bunu benden iyi anlatırsınız. 3. Sizce ahbabınız haklı mıydı? 4. Elime kalınca bir kitap verdi. 5. Yarın ailece bir kır gezintisine gideceğiz. 6. Çocukça sualler soruyorsunuz. 7. O benden yaşça büyüktür. 8. Bu gerçek herkesçe malûmdur (= biliniyor). 9. Size açıkça söylüyorum: bu işte haksızsınız. 10. Bana neden bu kadar sertçe bakıyorsunuz? 11. Biribirimize çok arkadaşça bakıyoruz. 12. Büyükçe bir salona giriyoruz. 13. Sessizce İçeri girdiler.
14. Doğruca müdürün yanına çıktım. 15. Onunla saatlerce
konuştuk. 16. Bende ingilizce bir kitap yoktur. 17. Bunca saat
bekledik. Hep boşuna! 18. Dikkat ettim, şu güzelce kız buraya
sıkça gelir.
14. Переведите на турецкий язык:
l. Всемирно известный человек. 2. Они отдыхают всей семьей. 3. Его трудолюбие всем известно. 4. Это решение принято правительством неделю тому назад. 5. Он не читает ни по-английски, ни по-турецки. 6. По-моему, вы не правы. 7. Он по возрасту меньше (младше) вас. 8. По желанию клиентов мы откроем мастерскую на полчаса раньше. 9. Мы вошли в довольно просторную комнату. 10. Как женщина (по-женски) она знает это лучше нас. 11. Пусть скажет откровенно: чего он хочет? 12. Они глядели друг на друга очень по-братски (по-товарищески).
15. На закрепление ключевых слов 13 урока:
1. Otomobil uzmanı (mütehassısı) 2. Aman, ne karın ağrısı! 3. Yan aç yarı tok, müessesesine gitti. 4. Doydum, başka bir şey
istemem. 5. Bu ülke esaslı bir gelişmeye muhtaçtır. 6. Ben esasen bunu önceden biliyordum. 7. Şu cifte bakın. Ortalığa nasıl da şenlik katıyorlar! 8. Bu öneriyi öne (ileri) süren ben değilim. 9. Buraya sırf can sıkıntısını dağıtmak için geldi. 10. Bak, nasıl sürüyor atını.
11. Bu iş iki saat sürer. 12. Esas Ödevimiz bunların hepsini
(karınlarını) iyice doyurmaktır. 13. Türk Dil Kurumu. 14. Burası
bir kurum mu? — Hayır, bir işyeri. 15. Senin için hepsi bir mi?
16. Meğer bize çok kızmış.
l. Теперь он лишен всего. 2. Спасибо, я не голоден (я сыт). 3. Основу этого предложения вы, несомненно, знаете. 4. В этих статистических данных мы не нуждаемся. 5. Велите раздать всем по чашке мясного бульона. 6. Оказывается, в последние годы эта страна очень прогрессировала. 7. Ветер развеял облака.
1. Koyun sürüp yetiştirmek bir çobanın ödevidir. 2. Yirminci yüzyılda (asırda) toprak böyle mi işlenir? Nitekim geçen yıl hiç ürün (mahsul) kaldırmamışlar. 3. Kıt akıllı adam. Armudun biri yani. 4. Haber birkaç günde tüm (bütün) müesseseye yayılmış. Binaenaleyh yayanlar da var. 5. Bu günden itibaren sırf asri aletleri kullanmak niyetindeyiz.
l. Табаководство здесь не распространено. 2. У меня нет такого намерения. Впрочем, наше предприятие в такого рода инструментах не нуждается. 3. Какой скудный урожай! 4. Вы поспели как раз вовремя. 5. Хватит и этого. 6. Все продают виноград. Следовательно (значит), он здесь растет.
1. Bardağın ağzı. 2. İkinci lokmayı tam ağzına götürüyordu, birdenbire kapı çalındı. 3. Hay Allah! Müşteriler geldi de sofra kurulmuş değildir. 4. Bu benim işime elvermez, başka tekliflerden yararlanmak niyetindeyim. 5. Şu etli sebzenin tadım nasıl buldunuz? 6. Bu helvanın tadı az. 7. Dikkat et, oğlanın ağzı tütün kokuyor. 8. Hiç iştahım yok! 9. Bu nevi sebzenin tadına doyulur mu hiç? 10. Bir takım sınav verdi. 11. Takımımız iyi formdadır.
12. Ne lezzetli armut!
1. Пресная вода. 2. Мы поговорили в свое удовольствие. 3. В списке вашей фамилии нет. 4. Принесите письменный при-
бор. — У нас есть только столовые приборы. 5. Одного куска недостаточно. Дайте еще (и еще). — С удовольствием. 6. В зале пахнет цветами. Клиенты будут довольны.
1. Ne pahalı mal. Ben böylesini ısmarlamadım. 2. İsteğinizi memnunlukla yerine getirmeğe hazırım. 3. Rasgele cevap verdim. Beğenmedi. Az kalsın kırık (fena) not alıyordum. 4. Her zamanki gibi bugün de dargın görünüyordu. 5. Taze haber çok. Açıklatın. 6. Gür saçlı adam: «Kendimizi Allaha ısmarlayalım da duraksamayıp bu zor yola koyulalım». 7. Ne güzel konuşur! Neden not tutmuyorsun? 8. Lokantada hesabımız beş lira tuttu. 1. У него счет в банке. 2. Я хочу рассчитаться. Я съел суп и биточки. 3 Я заколебался (приостановился): брать или не брать? 4. Ну и дороговизна! Отметьте: бутылка вина—... лир. 5. Как всегда, я заказал немного творога. 6. О боже! Чуть не упал.
TÜRKİYE'DE KÖY HAYATI
Türkiye bir tarım ülkesidir. İstatistikler gösteriyor ki Türkiye nüfusunun %82 si köylü, %18-i kentlidir. Bu nüfusun yüzde seksen kadarı tarım işleriyle geçinir. Bununla beraber sırf sanayi değil, bu ülkenin ziraatı da esaslı bir gelişmeye muhtaçtır. Türk köylüsü ne iş yapar, neyle geçinir?
Ülkenin doğu bölgelerinde köylüler en çok hayvan yetiştirirler. Nitekim ülke topraklarının %50, 2 sini çayırlar teşkil eder. Bununla beraber büyük miktarda hayvan sahibi vatandaşlar azdır. Mühim bir kısım köylüler (sığırtmaç ve) çoban olarak çalışırlar. Çobanlar kendi koyun ve mallarını ve çok hallerde (çok defa) her hangi bir ağanın hayvanlarını sürerler.
Türk köylüsünün çoğu toprak işleriyle uğraşır. Gerçi sürülen veya ekilen topraklar memleket topraklarının ancak % 16, 6 sıra teşkil eden (Toprakların kalan kısmı ormanlar (% 15, 3), mahsul getirmeyen topraklar (%14, 8), sebze ve meyva bahçeleri, bağlar (% l, 8), nihayet göller (ve bataklıklar1) (% l, 3) dür). Ekilen toprakların %70 kadarı birkaç bin toprak beyinin elinde. Büyük toprak sahipleri faldı; topraksız
1 batak(lık) — болото
veya az topraklı köylüye toprak dağıtmak niyetinde değildirler, bu çeşit köylüyü kendi çiftliklerinde, kendi tarlalarında çalıştırmayı yeğlerler. Bundan dolayı da ülkede şimdiye dek esaslı bir toprak kanunu kabul edilmemiştir. Türk çiftçilerinin önemli bir kısmı eskisi gibi topraktan yoksundur.
Fakir, az topraklı köylünün elindeki toprak ufak parçalar halinde olup çift sürme işinde eski aletler kullanılır. (Örneğin karasapan1). At, öküz hatta inek gibi canlı aletler de doğalca çok çalıştırılır. Toplanan ürün de çokluk kıt olur. Gerçi Türkiye'de asri tarım makinaları yok değildir, amma bunlar kural olarak toprak ağalarının elindedir. Köylünün çoğu paradan ve binaenaleyh zirai teknikten mahrumdur.
Uzmanlar açıklıyor ki ülkede en çok ekilen nebatların başında buğday, arpa ve mısır gelir. Bunlar her yerde iyi yetişir. Karadeniz sahillerinde yetiştirilen tütünler dünyaca meşhurdur.
Köylülerin bir kısmı bağcılıkla meşguldür. Türkiye'nin iklimi ve toprağı bağcılığa çok elverişlidir (müsaittir). Bundan dolayı bağlıklarla meyva bahçeleri her tarafa yayılmıştır. Burada üzüm, armut, elma gibi her nevi meyva yetiştirilir.
LOKANTA
Ahmet Baksana, spor sarayında yeni bir sergi açılmış. Bu pazar gününden faydalanarak (yararlanarak) gitsek olmaz mı?
Bedri: «Tok acın halinden anlamaz» derler. Galiba aç da tokun halinden anlamadan (anlamaktan) yoksundur.
A: Ne demek istiyorsun yani?
B: Hiç söz anlamaz mısın sen? Demek istiyorum ki acım. «Aç» demedim mi? Sabahtanberi ağzıma bir lokma ekmek bile almadım.
A: Sabahtanberi mi? Gerçekten de çok acıkmışsındır. Ama bunun bir çaresi var. Yani demek istiyorum ki İsteğini memnunlukla yerine getirmeğe hazırım. Yolda bir
1 karasapan— соха
lokantaya uğrar, güzel bir yemek yeriz.
B.: Bilmem ki... Yanımdaki para elverir mi güzel yemek yemeğe?
A.: Aman, bu hususu hiç düşünme, benimki var ya, para! (İki ahbap yola koyuldu. İşte... caddesindeki bir lokantanın önünden geçiyorlar).
A.: Buraya uğrasak? Ne dersin? Bence fena bir lokanta
sayılmaz.
B.: Hay hay. Benim için hepsi bir. Ben rasgele bir lokantaya razıyım. Sırf bir parça bir şey yesem.
(İçeri girip biraz duraksadılar. Salon hemen hemen boştu. Hangi masaya otursalar?)
B.: Şu tarafa gidelim. Hem pencereye yakın, hem de yemek kokulan gelmiyor. İştahım yeter derecede açılmış, daha da açmak niyetim yok (... açmak niyetinde değilim).
A.: Sen bilirsin, itirazım yok. En eyisi şuraya otur ki açık pencere karşında olsun, ben de soluna oturayım.
(Oturdular. Masadaki sofra takımı tamamdı. Her zamanki gibi
her müşterinin önünde birbirinin üstünde iki tabak var, bunun
sağma bir kaşıkla bir bıçak, soluna da bir çatal konulmuştur.