— Ama Hoca helva kazanı sizin eve gidiyordu (но горшок с халвой несли вам домой; gitmek — идти, ехать). Buna ne dersin (что ты на это скажешь). Demiş.
Hoca yine istifini bozmadan (и опять, ничуть не смутившись):
— O zaman sana ne (в таком случае /тогда/ тебе какое дело: «тебе что»). Demiş.
Sana ne
Bir gün Nasreddin Hoca eve doğru yürüyormuş bir arkadaşı arkadan seslenmiş.
— Aman Hoca gördün mü biraz önce geçen helva kazanını ağzına kadar doluydu.
Hoca istifini bozmadan:
— Bana ne. Demiş.
Arkadaşı:
— Ama Hoca helva kazanı sizin eve gidiyordu. Buna ne dersin. Demiş.
Hoca yine istifini bozmadan:
— O zaman sana ne. Demiş.
Hayal
(Мечта)
Evde yalnız bulunduğu bir gün (однажды, когда Ходжа остался дома один; ev — дом, bulunmak — быть, находит ь ся) Hoca'nın canı şöyle mis gibi bir çorba çeker (Ходже очень захотелось вкусного супа: «душу Ходжи вкусный суп привлекает»; can — душа, mis gibi — очень вкусный /хорошо, вкусно пахнущий/, çorba — суп, canı çekmek — желать, хотеть, çekmek — тянуть). Kendi kendine söylenir (сам себе говорит; söylemek):
— Şöyle (вот такой) tavuk suyu ile yapılmış (на курином бульоне сваренный; tavuk — курица, su — вода, yapmak — делать, yapılmak — быть сделанным), bol limonlu (обильно политый лимоном; bol — обильно, много, limon — лимон) bir şehriye çorbası (суп-лапша; şehriye — лапша) olsaydı (был бы; olmak), der (говорит; demek).
Tam bu sırada (как раз в этот момент) kapı çalınır (стучат в дверь; kapı — дверь, çalmak — стучать, звонить), elinde boş bir kâse ile gelen (с пустой чашкой в руке пришедший; el — рука, boş — пустой, kâse — чаша, чашка, gelmek — приходить) komşu çocuğu (соседский ребенок; çocuk — ребенок):
— Annem çok hasta (моя мама очень больна; anne — мама) da sizden biraz çorba istedi (и просит: «захотела» у вас немного супа; istemek — просить, хотеть) Hocam, der (говорит).
Hoca başını sallayarak söylenir (Ходжа, качая головой, говорит; baş — голова, sallamak — качать, söylemek — говорить):
— Fesuphanallah! (о Боже!) Bizim komşular (наши соседи; komşu — сосед) hayalin bile kokusunu alıyorlar... (даже воображаемый запах чувствуют; hayal — мечта, воображаемое, koku — запах, almak — брать, получать)
Hayal
Evde yalnız bulunduğu bir gün Hoca'nın canı şöyle mis gibi bir çorba çeker. Kendi kendine söylenir:
— Şöyle tavuk suyu ile yapılmış, bol limonlu bir şehriye çorbası olsaydı, der.
Tam bu sırada kapı çalınır, elinde boş bir kâse ile gelen komşu çocuğu:
— Annem çok hasta da sizden biraz çorba istedi Hocam, der.
Hoca başını sallayarak söylenir:
— Fesuphanallah! Bizim komşular hayalin bile kokusunu alıyorlar...
Nerelere kadar...
(Докуда …)
Nasreddin Hoca, kırda (Насреддин Ходжа в степи; kır — степь, поле) sesinin yettiğince bağırarak (крича, на сколько хватит сил: «его голоса на сколько хватит»; yetmek — хватать, быть достаточным) ezan okuyor (читает эзан /молитву/) ve olanca hızıyla (и с максимально возможной скоростью; hız — скорость) koşuyormuş (бежит; koşmak).
Bu durumu gören (увидившие это /положение/; durum — положение, ситуация, görmek — видеть) birkaç kişi (несколько человек), Hoca'ya bir şey olduğunu düşünerek (думая, что с Ходжой что-то случилось; düşünmek — думать) yanına yaklaşıp (подойдя к нему: «к его боку»; yan — бок, сторона, yaklaşmak — приближаться) sormuşlar (спросили; sormak):
— Ne oldu sana (что с тобой /случилось/) Hoca efendi? Bu ne iştir (что это такое; iş — дело)?
Hoca, koşmasını sürdürerek (продолжая бежать; koşma — бег, беганье, sürdürmek — продолжать):
— Sesimin nerelere kadar gittiğini merak ettim de... (Да стало мне интересно, как далеко распространяется мой голос; ses — голос, kadar — до, merak etmek — /за/интересоваться, волноваться) Onun için (поэтому) arkasından koşuyorum! (бегаю за ним; koşmak) demiş (сказал; demek).
Nerelere kadar...
Nasreddin Hoca, kırda sesinin yettiğince bağırarak ezan okuyor ve olanca hızıyla koşuyormuş.
Bu durumu gören birkaç kişi, Hoca'ya bir şey olduğunu düşünerek yanına yaklaşıp sormuşlar:
— Ne oldu sana Hoca efendi? Bu ne iştir?
Hoca, koşmasını sürdürerek:
— Sesimin nerelere kadar gittiğini merak ettim de... Onun için arkasından koşuyorum! demiş.
Nasreddin Hoca ve balık
(Ходжа Насреддин и рыба)
Hoca yolculuk sırasında (Ходжа во время путешествия; yolculuk — путешествие) mola verip (сделав остановку; mola vermek — сделать привал, отдохнуть) bir hana girer (заходит на постоялый двор; han — постоялый двор, girmek — заходить), bu sırada (в это время) hana (на постоялый двор) bir başka yolcu daha girer (еще один путник заходит; başka — другой, yolcu — путник, daha — еще; girmek — входить) ve ikisi birden (и оба вдруг; iki — два) hancıdan yiyecek birşeyler isterler (попросили у хозяина постоялого двора что-нибудь поесть; hancı — хозяин постоялого двора, yiyecek — еда, bir şey — что-нибудь, istemek — хотеть). Fakat hancı (но хозяин) yiyecek olarak sadece bir balık olduğunu söyler (говорит, что из еды есть только одна рыба; olarak — в качестве, balık — рыба, olmak — быть, söylemek — говорить) ve bunu paylaşmalarını önerir (и предлагает им ее разделить; paylaşmak — делить, разделить, pay — пай, доля, часть , önermek — предлагать). Bunun üzerine Hoca (на это Ходжа) 'ben balığın sadece başını yiyecem' (я съем только головы рыбы; baş — голова, yiyecem = yiyeceğim; yemek — есть), der (говорит). Hancı bunun nedenini sorar (хозяин, спрашивает о причине /этого/; neden — причина, sormak — спрашивать) Hoca da (Ходжа же) 'balık başı zekayı arttırır (рыбья голова ума прибавляет; zeka — ум, artırmak — увеличивать), balık başı yiyen insan akıllı olur (человек, съевший рыбью голову, становится умным; insan — человек)', der (говорит). Bunun üzerine diğer yolcu (на это другой путник) hemen atılır (сразу же бросается; atılmak) ve Hocaya (и Ходже) 'balık başını niye sen yiyeceksin (рыбью голову почему ты будешь есть), ben yemek istiyorum' (я хочу съесть; istemek — хотеть), der (говорит). Hoca da itiraz etmez (Ходжа не возражает; itiraz etmek) ve balığın koca gövdesini Hoca yer (и большое рыбье туловище Ходжа ест; gövde — тело, туловище, корпус) ve bir güzel karnını doyurur (и хорошо наедается; güzel —хорошо, красивый, karın — живот, doyurmak — насытить), diğer yolcu ise (другой же путник) sadece balığın başını yer (ест только голову рыбы) ve sonra Hocaya seslenir (и потом говорит Ходже) 'sen koca gövdeyi yedin (ты, Ходжа, съел тело) karnını doyurdun (наелся) ben sadece kafayı yedim (я съел только голову; kafa — голова) aç kaldım (остался голодным; aç — голодный, kalmak — оставаться)', der. Hoca da bunun üzerine (Ходжа на это) şunu der (говорит следующее; şu — вот это) 'Bak nasıl akıllandın (смотри, как ты поумнел; akıl — ум, akıllanmak — умнеть)'
Nasreddin Hoca ve balık
Hoca yolculuk sırasında mola verip bir hana girer, bu sırada hana bir başka yolcu daha girer ve ikisi birden hancıdan yiyecek birşeyler isterler. Fakat hancı yiyecek olarak sadece bir balık olduğunu söyler ve bunu paylaşmalarını önerir. Bunun üzerine Hoca 'ben balığın sadece başını yiyecem', der. Hancı bunun nedenini sorar, Hocada 'balık başı zekayı arttırır, balık başı yiyen insan akıllı olur', der. Bunun üzerine diğer yolcu hemen atılır ve Hocaya 'balık başını niye sen yiyeceksin, ben yemek istiyorum', der. Hoca da itiraz etmez ve balığın koca gövdesini Hoca yer ve bir güzel karnını doyurur, diğer yolcu ise sadece balığın başını yer ve sonra Hocaya seslenir 'sen koca gövdeyi yedin karnını doyurdun ben sadece kafayı yedim aç kaldım', der. Hoca da bunun üzerine şunu der 'Bak nasıl akıllandın'
Yüzük
(Кольцо)
Bir gün (однажды; gün — день) Hoca yüzüğünü düşürür (Ходжа свое кольцо обронил; yüzük — кольцо, düşürmek — уронить, обронить). Dışarıya aramaya (наружу искать; aramak — искать) çıkar (выходит; çıkmak). Yoldan geçen birisi (проходящего по дороге; yol — дорога, путь, geçmek — проходить, biri — один, некто) sorar (спрашивает; sormak):
— Hoca ne arıyorsun? (Ходжа, что ты ищешь).
Hoca:
— Yüzüğümü düşürdüm (я кольцо обронил) onu arıyorum (его ищу), der (говорит).