“Kitaptan sana vahyolunanı oku. Namazı da kıl. Muhakkak ki namaz fahişlikten ve kötülükten korur.”
(Ankebut: 29/45)
Müslüman bir kişi namazı istenildiği gibi kılmazsa -ki huşulu olmak namazın ruhudur- o zaman bu fahiş ve kötülüklerden derisi ıslanmış olarak sabahlayacaktır. Öyleki bununla da sadece Allah (c.c.)’dan gaflet anını kazanır.
İşte bu yüzden müslümanın hayatında namazın çok büyük önemi bulunmaktadır. Bu da kişiyi bunu muhafaza etmeye, vaktinde kılmaya mescitte cemaatle beraber ilk vaktinde kılmaya sürüklemektedir.
Faydası bulunması hasebiyle ben bu kitabın ilk bölümünde Nebi’den (s.a.v.) abdest hakkında gelenler ile ilgili bir fasılayı da ekledim.
Müellifin “Zadu’l-Meâd” adlı eserinden bunu da ek yapmanın nedeni okuyucunun abdesti ve namazı bilmeye iktina olan için bir kolaylık olanda zikrettim ki başka bir kitaba ihtiyacı olmasın.
Öncelikle kitaptaki hadisleri tahric etmekle başladım. Güvenilir sünnet (hadis) kitaplarının da kaynaklarına doğru yöneldim içinden sahih olan ve zayıf olanları ayırarak aynı zamanda değerli hocaların kitaplarından çoğu ile istifâde ederek bunların hepsine işarette bulundum: şeyh Allâme Nasıruddin el-Bani, Üstad şuayb el-Arnaud ve Üstad şeyh Abdulkadir el-Arnaud (rh.a.) gibi.
İşte böylece; geçmiş tablarda vâki olan tahrif ve tashifattaki yazıların vs. çoğunu düzelttim. Bu da matbu olan bir nüshanın yakını ile bazen bir bölümü ile ya da ibaredeki bir yanlışlık veyahut bir eksiklikten dolayı apaçık olarak beyan edilmiştir. Eski tabda, bu kitabın tabına, benden sebk olan ve hafızamdan giden şeyleri idrak etmek için, bu kitabın mahtut (hatlanmış) olmasının meydana gelmesini arzuluyorum. mevzuatlar içinde bunlara (özel) ünvanlar izafe ettim. Bunları da iki köşeli ( ) parantez olarak uyguladım.
Sonuç olarak faziletli kardeş Muhammed Züheyr eş-şâviş Hocaya -kendisi İslami mektebenin sahibidir- şükran borcu olduğumu söylemeyi gerekli görüyorum. Bu ve başka faydalı kitapları basıma sunduğu için -Allah’dan sonra- faziletli olan bu kardeşimize yüce Allah’ın (c.c.) çokça faydalı kitaplar basmasına ve çıkarmasına yardımcı olmasını, Müslümanlara da hayırın bütün hayırını karşılık vermesini diliyoruz.
Sonuç olarak;
Yüce Allahu Teâladan rızası için amel ettiğimiz bu amelleri halis kılmasını, büyük gün için bize ecirler sağlamasını -ki o Alemlerin Rabbi olan Allah için insanlar o gün ayağa kalkıp kıyam dururlar- dilerim. Son davetimiz ise; “Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a (c.c.)’dır.” demektir.
Beyrut 19 Receb 1399
ABDESTHAKKINDANEBİ(S.A.V.)’DEN
GELENLERİLEİLGİLİFASILA
Rasulullah (s.a.v.) hayatının büyük bir kısmında her namaz için ayrı ayrı abdest alırdı. Bazende bir abdestle namazların hepsini kılardı. Abdesti bir müd ile bazen alırdı ve bazen de üçte birlik bölümü -ki bu da dört kadar Dımeşk evakı ile iki ve üç vak’a kadar olan bölümdür- ile alırdı. Kendisi (s.a.v.) insanlar arasında en güzel olarak suyu döken birisiydi. Ümmetini bunda israf yapmaktan da uyarır, engellerdi. Nitekim ümmetinden temizlik hakkında haddi aşanların çıkacağını haber vermiş ve: “Muhakkak ki abdestte kendisine ‘Elvehan’ denilen bir şeytan bulunur. Suyun vesvesesinden kaçının”5. Birgün Nebi (s.a.v.) Sa’d’ın yanından geçiyordu ve kendisi de abdest alıyordu. Ona:
“Suda israf etme!” diye buyurdu. Sa’d:
“Suda israf olur mu?” diye sorunca Nebi:
“Evet, Akan bir nehirde de bulunsan (israf etme, haramdır)” dedi. Nebi’den (s.a.v.) gelen sahih bir hadiste:
(5) Tirmizi: 57. Taharet bölümünde abdestte abdest suyu ile israf etmenin mekruhluğu hakkında bab. Hadisin isnadı da zayıftır.
“Kendisi teker teker, ikişer ikişer ve üçer üçer abdest alırdı.” Bazı organlarında ikişer bazılarında da üçer olarak alırdı. Mazmaza yapardı, bazen bir avuç suyla istinşak ederdi bazen de iki avuç su ile ve bazen de üç avuç suyla yapardı. Mazmaza ile istinşak arasını ulaştırırdı (bitiştirirdi). Avuçtaki (ya da kabtaki) suyun yarısıyla ağzını, yarısını da burnuna alıverirdi. Tek bir avuç suyu ile ancak böyle yapması mümkündür. İki avuç su ya da üç avuç suya gelecek olursak; bunda hem fasıl ve hem de vasl mümkün olur. Ancak Nebi’nin (s.a.v.) uyguladığı her ikisi arasında vasl yaptığıdır. “Sahihaynda Abdullah b. Zeyd’in (r.a.) hadisinde geçtiği gibi:
“Rasulullah (s.a.v.) şüphesiz bir avuç ile mazmaza ve istinşak yapardı. Bunu da üç defa tekrarlardı.” Başka bir lafızda da:
“Üç avuç su ile mazmaza ve istinşak yapardı” diye buyurulmuştur. İşte mazmaza ve istinşak hakkında rivayet edilen en sahih hadistir. Mazmaza ile istinşak arasında vasılanın olduğu konusu ile ilgili sahih bir hadis elbette gelmemiştir. Lakin Talha b. Musarrıf o da babası o da dedesinden gelen bir hadiste. “Ben Nebi’nin (s.a.v.) mazmaza ile istinşak arasında fasıla yaptığını gördüm” dediği hadis bulunmaktadır. Ancak bu hadiste sadece Talha’dan o da babası o da dedesinden gelen rivayetleri bulunmaktadır. Dedesi ile hadis sohbeti olduğu (hadis görüşmesi alışı olduğu) bilinmemektedir.
Nebi (s.a.v.) sağ eli ile istinşak yapar sol eli ile de sümkürürdü.
Başının tamamını mesheder, bazen de eliyle kabul görüp sürterdi. Buna göre “Başını iki defa meshetmiştir” hadisini söyleyenlere haml olunur bu. Ancak sahih olan meshi tekrar etmediğidir. Bilakis tekrar edeceği vakit azaları yıkardı başı da bir defa meshederdi. İşte bu O’ndan (s.a.v.) apaçık olarak gelmiştir. Bunun tersi O’ndan (s.a.v.) elbetteki sahih değildir. Bilakis bunun dışındaki sahih olabilir ancak açık ifade olarak sarih gelmemiştir. Sahabinin sözü gibi “Üçer üçer abdest aldı” ve “Başını iki defa meshetti” kavlinde olduğu gibi.
Açık olup ta sahih olmayana gelince; İbni Beylemâni o da babasından o da Ömer’den (r.a.) gelen hadiste olduğu gibi Nebi (s.a.v.) “Kim abdest alır ve avucunu üç defa yıkayacak olursa” dedikten sonra: “Başını üç defa mesheder” diye buyurmuştur. İşte bununla delil getirilemez. İbni Beylemâni ve babası zayıf görülmüştür. Her ne kadar babası iyi halli birisi de olsa.
Osman’ın Ebu Davud tarafından rivayet edilen hadisi de işte böylecedir: “Nebi (s.a.v.) başını üç defa meshetmiştir.” Ebu Davud şöyle demiştir: “Osman’ın hadislerinin hepsi sahihde olup bunların hepsi başın bir defa meshedileceğine delalet etmektedir.
Nebi (s.a.v.)’den şüphesiz başının bir bölümünü meshetmekle kasrettiğine dair bir tane hadis bile sahih değildir. Ancak kendileri (s.a.v.) başın nasiye miktarını meshedecekleri vakit, sarığın üzerinden meshin hepsini tamamlardı.
Ebu Davud’un rivayet ettiğiEnes hadisine gelecek olursak, şöyledir: “Ben, Rasulullah’ı (s.a.v.) abdest alırken gördüm. Üzerinde katri bir sarık bulunuyordu. Elini sarığın altına soktu ve başının ön kısımlarını meshetti. Sarığı da çözmedi.” İşte bu Enes’in kendisinin kastettiği şu ibaredir: “Nebi’nin (s.a.v.) bütün saçlarını mesh kaplayıncaya dek sarığını çıkarmamıştır. Nitekim sarık başın tamamının meshedilmesini engellemez. Bunu Muğure b. şube ve başkaları sâbit de kılmışlardır. Enes’in susması ise bunun nefyolduğuna delalet etmez.
Nebi (s.a.v.) mazmaza ve istinşak yapmadan abdest aldığı yoktur. Bİr defa da olsun bunları ihlal ettiği sabit değildir. Kendisi bazen başına ve bazen de sarığına bazen de nasiye miktarı ile sarığına meshederdi. Sadece nasiye miktarı diye buna kasredip meshettiği O’ndan sabit olmamıştır.
Ayaklarında mesh ya da çorap olmadığımüddetçe ayaklarını yıkardı. Ayaklarında çorap ya da mesh olduğu vakitte bunlara meshederdi.
Kulağını da başı ile beraber mesheder, iki kulağın hem dışlarını ve hem de içlerini mesehederdi. Bunlar için yeniden bir su alıp mesehettiği sabit olmamıştır. İşte bu ancak ibni Ömer’den sahih olarak gelmiştir. Boynunu meshettiği ile ilgili hadis ise O’ndan sahih olarak gelmemiştir şüphesiz.
Nebi’nin (s.a.v.) abdest alırken besmele hariç bir şeyler söylediği O’ndan mahfuz değildir. Peygambere dayandırılan abdestin zikir ve duaları ile ilgili hadisler yalan ve uydurulmuştur. Nitekim Nebi (s.a.v.), bunlardan birisini bile söylememiştir. Ümmetine bunları öğretmemiştir de. Başında besmele çekmesi hariç, (bu konuda) Peygamber’den (s.a.v.) birşey sabit olmamıştır.
Nebi’nin (s.a.v.) söylemiş olduğu:
“Eşhedü enla ilahe illallahu vahdehula şerikeleh ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve rasuluhu. Allahümme calni minet tevvabine vecealni minel mutetahhirin” kavli ise abdestin sonunda okunmaktadır.”*
(*) Manası: Allah’dan (c.c.) başka ilah olmadığına, tek olup şeriki bulunmadığına ve Muhammed’in de O’nun kulu ve Rasulu olduğuna şahitlik ederim. Ya Rabbi! Beni çokça tevbe edenlerden ve çokça temizlenenlerden kıl.” (Mütercim)
Başka bir hadiste: “Nesei’nin Sünen’in de geçen abdestten sonra okunan bir dua da şudur:
“Subhaneke allahumme vebihamdik eşhedü enla ilahe illa ente. Esteğfuruke ve etubu ileyke.”*
(*) Manası: “Seni tenzih ederim. Ya Rabbi! Seni hamdederim. Senden başka ilahın olmadığına şehadet ederim. Senden bağışlanma diliyor ve sana tevbe ediyorum.” (Mütercim)
Abdestin başında: “Abdestsizliği kaldırmaya ve namaza hazırlanmaya niyet ettim” demezdi. Bunu elbette sahabelerinden hiç kimse de söylememiştir. Bu konu hakkında O’ndan (s.a.v.) bir harf bile rivayet etmemişlerdir. Ne de sahih ve zayıf bir isnad.
Nebi’den (s.a.v.) azaları üçten fazla yıkadığına dair bir rivayet yoktur. Aynı şekilde dirsekleri ve tdpuklarını aştığı ve o halde yıkadığı da yoktur. Ancak Ebu Hureyre (r.a.) bunu yapıyordu. Nebi’den (s.a.v.) gelen “parlaklığın artması” ile ilgili hadisi te’vil etmektedir.
Peygamberin abdest alma şekli hakkında Ebu Hureyre (r.a.) hadisine gelince; “Nebi (s.a.v.) pazularına kadar iki elini yıkardı ve dizlerine de gelinceye dek ayaklarını yıkardı” ibaresi abdestde dirseklerin ve topukların içine kadar girdiği (kısıma) delalet etmektedir. “Parlaklığın artması” ile ilgili konuya girmemektedir.
Nebi (s.a.v.) abdestden sonra azalarını kurulamayı adet edinmemiştir. Bunun hakkında sahih bir hadis elbetteki yoktur. Bilakis tersi (kurulamadığına dair) hadis vardır.
Aişe’nin (rh.a.) hadisine gelecek olursak: “Nebi (s.a.v.)’nin abdestden sonra kendisiyle kurulandığı bir hırkası (bezi) vardı.” Muaz b. Cebel (r.a.): “Ben Rasulullah’ı (s.a.v.) abdest aldığı zaman elbisenin etrafıyla yüzünü sildiğini gördüm” demiştir. Lakin bu iki hadis te zayıf olup bunlarla delil getirilemez.
İlk hadiste, Süleyman b. Erkam bulunmaktadır. Kendisi metruk birisidir. İkincisinde ise; Abdurrahman b. Ziyad b. En’am el-Efriki vardır. O da zayıf bir ravidir. Tirmizi “Bu konuda Nebi’den (s.a.v.) sahih bir rivayet yoktur” demiştir.
Nebi’den (s.a.v.) her abdest alışı için suyu üzerine döktüğü görülmemiştir. Lakin bazen kendi döker ve bazen de ihtiyaçtan dolayı başkası kendisine suyu döküverirdi. Sahihayn’da Muğire b. şu’be’den gelen hadiste buyurulduğu gibi: “Sefer’de iken abdest aldığında (s.a.v.) üzerine abdest suyu döküldü.”
Bazen de sakalların hilallerdi. Bunu da gerekli kılmazdı. şüphesiz hadis imamları (muhaddisler) bu konuda ihtilafa girmişlerdir: Tirmizi ve başkaları Nebi (s.a.v.) sakalını hilallediğini sahihlerken, Ahmet ve Ebu Zur’a ise sakalın hilallenmesi ile ilgili hadisin sabit olmadığını beliritmişlerdir. Parmak aralarının hilallenmesi de bu şekilde olup bunlar hakkında mahfuz bir şeyler yoktur.
Sünen’de, Müstevrid b. şeddad’dan gelen bir rivayette şöyle demiştir: “Abdest aldığı zaman Nebi’yi (s.a.v.) gördüm. Ayak parmaklarını küçük el parmağı ile ufalıyordu.” Bu hadis eğer sabit isede bunu bazen yaptığı muhakkaktır. İşte onlar, abdestinin zabtedilmesi ile ilgili Osman’ın, Ali’nin, Abdullah b. Zeyd’in, Rubeyyi binti Muavviz’in ve başkalarının itina ettikleri rivayetleri gibi rivayet etmemişlerdir. Nitekim isnadında da Abdullah b. Lehyea bulunmaktadır.
Yüzüğünü hareket ettirmesine gelince; bu konu hakkında Ma’mer b. Muhammed b. Abdullah b. Ebi Rafi o da babası o da dedesinden gelen bir zayıf hadis mevcuttur: Nebi (s.a.v.) abdest alınca yüzüğünü hareket ettirirdi.” Ancak Mamer ve babası zayıftırlar. Bunu da Darekutni zikretmiştir.
Bunlar “Zadu’l-Mead” adlı müellifin kitabından alınmıştır.
NAMAZ
Hamd, Alemlerin rabbi olan Allah’adır.
Yüce Allah’ın (c.c.) kendilerini muvaffak kıldığı, hidayete ve esenliğe iletip doğruya ulaştırdığı değerli Alimler şu gelen sorularda ne gibi cevaplar vermişlerdir:
1- Kasten namazı terkedenin katlinin vacib mi olduğu yoksa olmadığı mı?
2- şayet öldürülürse, kafir ve mürtedin öldürüldüğü gibi mi öldürüleceği, yıkanılmayacağı, cenazesinin kılınmayacağı, müslümanların kabirinde gömülmeyeceği mi yoksa islamına dair hüküm verilip hadle mi öldürüleceği?
3- Namazı kılmamakla kişinin amellerinin batıl ve yok olacağı yoksa olmayacağı?
4- Geceleyin gündüz namazı, gündüzleyin de gece namazının kabul edilip edilmeyeceği?
5- Kişinin cemaatle gücü yettiği halde tek başına kılarsa namazın sahih olup olmayacağı?
6- şayet sahih olursa, cemaat terkettiği için günahkar olur mu olmaz mı?
7- Mescitte hazır olmak şart mı yoksa evde de kılabilir mi?