İbn-i Kayyim el-Cevziye
NAMAZ VE KILMAYANIN HÜKMÜ
İbn-i Kayyim el-Cevziye
TAKDİM
Hamd Allah’adır (c.c.). O’na hamdeder, O’ndan yardım ister, O’ndan hidayet diler, O’ndan mağfiret ister ve O’ndan irşad taleb ederiz.
Nefislerimizin şerrinden amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız.
Allah’dan (c.c.) başka ilahın olmadığına Muhammed’in de (s.a.v.) O’nun kulu ve Rasulu olduğuna şehadet ederim.
“Ey İnsanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da zevcesini vareden, her ikisinden de birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah’dan ve akrabalık (bağını) kesmekten sakının.”1
(1) şeyh M. Nasuriddin el-Elbani’nin “Hutbe-i Hace”sine bakınız. Mekteb-i İslamiyye matbaası.
“Namaz ve Terkedenin Hükmü” adlı bu kitap; İmam, Hafız Muhammed b. Ebibekr diye bilinen “İbni Kayyim el-Cevziyye”nin eseridir. Allah (c.c.) toprağını pâk eylesin, mağfiret ve râzılık bulutları ile sulasın.
Başında da açıklandığı üzere bu eser namazla ilgili İbni Kayyim’e (rh.a.) cevap vermesi için yöneltilmiş on tane meseleden oluşmaktadır.
Öyleki İbni Kayyim (rh.a.) bu sorulara ne de güzel cevap vermiştir. Nitekim kendisi bu sorulara yüksek dikkat isteyen ilmi, kitap ve sünnetdeki nasslardan kokusunu alarak ve derin bir fehim ile cevap vermiştir. Fakihlerin sözleri ve delillerini de aynı şekilde, haddinden fazlasını ziyadeleştirmeye bırakmıştır.
İbni Kayyim bu meselelerden herbiri soru için imamların görüşlerini ve mezheplerini de arzetmiş, bunlardan herbirisi için, ek bir açıklama mahiyetinde akli ve nakli delilleri de toplamayı öngörmüştür. Hatta okuyan kişi burada İbni Kayyim’in tercih ettiği, desteklediği ve bina kıldığı bir mu’temid görüşün olduğunu da vehmedebilir. Ancak başkasında delilden sonra, ona bir kaideyi getirmeden bir delili techiz edipte teskinleme yoluna girmez. Nitekim yerlerini dümdüz eder. Sen orada alçaklık da yükseklik de göremeyeceksin. İşte bu da imamlar ve ravilerden alınan sarfı nazar sonucu bunun hakk olduğu konusunda, O’nun görüpte tercih yapmasından sonraki kendisine ait metodudur.
İbni Kayyim (rh.a.) şüphesiz bu meydanın farisidir. Nasıl böyle olmasın ki! Onda hiç şüphesiz başka bir imamda bulunmayan özellikler vardır. Bu da, tıpkı hayat hikayesinde denildiği gibi: “(Kendisi) İmam, fakih, müfessir, usulcü, muhaddis, müctehid ve nahivcidir...” vs.
Ailmler onun faziletli ve (ilimde) önder şahsiyetlerden olduğuna şahitlik etmektedirler. Nitekim İbni Receb “Zeylu Tabakati’l-Hanabile” adlı eserde: 2/447 şöyle demiştir: Zehebi (rh.a.) “muhtasar” adlı kitabında şöyle demiştir:
“Kendisi hadis, fenni ve bazı ricâli hakkında meşguliyeti olup, fıkıhla uğraşırdı. Yaptığı takrirlerde ise mucid bir kimse idi. Nahiv ilminde ise söz sahibiydi”. Devamla şöyle demiştir: “Kendisi (rh.a.) ibadete düşkün olup teheccüd kılan, son derece uzun namaz kılan, gecelere dek yoğunlaştıran ve zikirle meşgul olan birisiydi. Allah (c.c.) sevgisine, inabete, istiğfar etmeye, Allah’a (c.c.), iftikârda bulunmaya ve O’ndan dilenmeye âşık olan birisiydi. İbâdeti iyi yapmadığı vakitte bunu özüne atar (ihlâsı isterdi). Ben Onun (rh.a.) gibisini görmedim. Onun gibi ilmi geniş birisini de hiç görmedim. Kur’an-ı Kerim’i, Sünnet ve bundan türeyen imanın hakikatlarını da O’ndan daha iyi bileni de görmedim. Kendisi masum değildir. Lakin bu manada O’nun gibisini görmedim. Birçok kitabı olup, bu elimizdeki: “Namaz ve terkedenin Hükmü” adlı kitabı da bunlar arasından zikretmiştir.”
Hafız İbni Hacer “ed-Dürer el-Kamine”: 3/400 adlı eserde şöyle demiştir: “ibni Kayyim (rh.a.) içi sızlayan, ilmi geniş, selefin mezhebini ihtilaflarıyla bilen bir kişi idi. Kendisi İbni Teymiyye’nin (rh.a.) aşığı olup, O’nun sözlerinden dışarı çıkmamış bilakis bütün hayatı boyunca O’na destek çıkmış, kitaplarını da tehzib etmiştir.” Devamla şöyle demiştir: “sabah namazını kıldığı vakit (belirli) yerine oturur gündüz vakti yükselene kadar Allah’ı zikrederdi ve:
“Bu benim sabah yürüyüşüm (antremanım)’dır. şayet böyle oturup da bunu yapmayacak olsam kuvvetim azalır” derdi. Kendisi aynı zamanda şöylede derdi: “Sabır ve fakirlikle dinde imam olan yükselir.” Kendisi bir defasında ise: “Dinde süluk eden kişinin kendisine kolaylık sağlıyacağı ve terakki kılacağı bir himmet (melekesi), aynı zamanda yol gösterip, basiret verecek bir de ilmi olması lazım” demiştir.
İbni Kesir şöyle demiştir: “İbni Kayyim’in (rh.a.) güzel kıraâtı ve ahlakı bulunmaktaydı. Çokça huşusu olup hiçkimseye hased etmezdi. Kimseye de eziyet etmez, kimseyi ayıplamaz, kimseyle de dalga geçmezdi. Ben de O’nunla birlikte arkadaşlık edenlerden birisiydim. Onu da çok sevenlerdenim.”
İbni Kayyim’de bütün bu işlerin hepsinde belirli bir prensibe uyduğu söz konusudur. Nitekim kendisinin bunda yüce bir metodu vardır. Aynı zamanda O mücahid olan İbni Teymiyye’nin (rh.a.) talebesidir. Öyleki kendisi onunla beraber uzun bir müddet devamlıca kalmış, hapiste yanında bulunmuş, O’na terbiyeyi ahdetmede, nasihatlar biçmede önemli rol oynamıştır. Kendisine hep hak ve doğru olan şeyleri vermede tevcihatlı bulunmuştur. Öyleki kendisi de İbni Teymiyye’nin ilminin taşıyıcısı olmuş ve -Hafız İbni Hacer’den naklettiğimiz gibi- kitaplarını da tehzib etmiştir.
İbni Kayyim bizlere, hocası olan İbni Teymiyye’nin (rh.a.) kendisine yöneltmiş olduğu birçok konuyu anlatmış ve nakletmiştir. “Miftahu Daris-Seade” adlı eserinde: (148) şöyle demiştir: “şeyhu’l-İslam (rh.a.) bana şöyle demiştir: -ki ben ona her istekten sonra bir başka istek üzere virdde kıldım- “Kalbini boş şeylerle ve şüphelerle doldurmak satın aldığın bir sünger gibidir bu. Bu da ancak kendisini (sıkmak suretiyle) su verir. Ona çocukların eğlendirildikleri bir balon gibi kıl. şüpheler zahirleriyle geçer gider ve kalpte bulunmaz artık o zaman şekliyle görülür, yanlışından da korunulur. Aksi takdirde kalbinde bütün şüpheleri içerecek (bulunduracak) olursan sana geliverir. O zaman da şüpheleri takrir eden oluverirsin.
İbni Kayyim şöyle demiştir: “Ben bu vasiyyet gibi bana şüpheleri defedip bana fayda verecek başka bir vasiyyet görmedim.”2
(2) Konu hakkında geniş bilgi için İbni Teymiyye’nin hayat hikayesine bakınız. (şeyh Baytar)
Aynı zamanda; “E’lâm el-İliyye” adlı Bezzâr’ın eserine “Reddu’l-Vâfir” adlı İbni Nâsıriddin’in eserine bakınız. Her iki eserde Zübeyr eş-şâviş hocanın tahkik ettiği eserlerdir. Hepsi de Mektebi İslamiyye Matbaısında tabedilmiştir.
Her ikisinin de hedefi; Allah’ın (c.c.) kitabı ve Nebi’nin sünnetine davet etmek, hayatın her safhasında bunlarla hükmolunmayı, fikir hürriyetine götürmek, kişiyi, Rasulullah’dan (s.a.v.) varid olan (hadislere vs.) ye muhalifliğe götüren taklidi yıkma yoluna davet etmektir.
şüphesiz İbni Kayyim (rh.a.) “İ’lâmu’l-Muvakki’in an Rabbil Alemin” adlı kitabında bu konu etrafında şükran borcu olunan bu gayret sarfetme yoluna ayak basmıştır. Bu konu ile ilgili olarak sahabenin, sonra tabiinin sonra da tabi et-tabiin’in ve daha sonra da imamların mahreçleri hakkında delillerini öne sürmüş, kendilerine arzedilen bu soruların konumlarını belirtmiştir. şöyle demiştir: “Sahabeye gelince: Onlar Nebi (s.a.v.)’in sünnetinden sorarlardı. Tıpkı İbni Abbas ve başkalarının yaptığı gibi. Öyleki onlar müminlerin annelerine Peygamberin evde yaptığı işlerinden soru sormuşlardır.
Tabiine gelince; onlar da sahabeden sünneti soruyorlardı. Sonra da tabiine tabi olan geldi ve kendileri de tabiinin yaptıkları yolu izlemişlerdir. İmamlar da işte böylecedir. Onlar asla nassların önüne birşeyi geçirmezlerdi.
İmam şaâfi (rh.a.) şöyle demiştir: “Delilsiz olarak ilim taleb eden kimse Hâtibu’l-Leyle3 benzer. Odun parçalarını (toplayıp) bağlar ve kendisi de (doldurmuş olduğu) yılanın kendisini ısıracağını da bilmez.
(3) Hatibu’l-leyl gece vakti odun toplayan kişi demektir.
İmam şaâfi Ahmet b. Hanbel’e (rh.a.) şöyle demiştir:
“Ey Eba Abdillah! Sen hadisi benden daha iyi bilirsin. Dolayısıyla hadis sahih olunca bana haber ver ki ben de onu alayım. şam’lı olsun Kufe’li olsun Basra’lı olsun.”
İmamı şaâfi (Allah kendisine rahmet etsin ve razılıkda bulunsun) şöyle demiştir: “şüphesiz insanlar, eğer bir kişiye Rasulullah’ın (s.a.v.) sünneti gelmiş ise o kimsenin başkasının sözünü almaması gerektiği hususunda icma etmişlerdir.”
Başka yerde de şöyle demiştir: “Ben Rasulullah’dan (s.a.v.) bir hadis rivayet eder ancak onu almazsam anlayın ki benim aklım gitmiş demektir.”
İmamı Ebu Hanife, Kadı Ebu Yusuf olan arkadaşı (rh.a.) şöyle demişlerdir:
“Bizim nereden aldığımız bilinmediği halde bizim görüşümüzü bir kişinin söylemesi ona helal değildir.” Bu ve buna benzer sözleri detayı ile Selefin ve ümmetin sözlerinden bahis konusu etmiştir. Bunlarda en doğrusuna gitmeyi bunlarla da delillendirmektedirler.4
(4) Müellifin “İbni Kayyim el-Cevziye” adlı hayat terecemesine bak. şeyh Müslim el-⁄animi. Mektebi İslamiyye’de tabedilmiştir.
“Namaz ve terkedenin hükmü” adlı bu kitap, çok mühim ve son derece konuların önemliliğinden ötürü yüksek bir nazar gerektiren, insanların bu konu hakkındaki ihtilafları ile birlikte hükümünü de ihtiva eden bir kitaptır. Konular ise “namazı kasten terkedenin hükmü gibi midir? Öldürülmesi vacib mi değil mi? şayet öldürülürse mürtedin ve kafirin öldürüldüğü gibi mi öldürülür ki yıkanmaz, kefenlenmez, cenazesi kılınmaz ve müslümanların mezarlığına da gömülmez o zaman? Yoksa hüküm olarak müslümana bir had gibi mi olur? Namazı terketmesi ile insanın amelleri dökülür mü dökülmez mi? Gece namazı gündüzleyin ve gündüz kılınan namaz gece vakti kabul edilir mi? Tek başına namaz kılan -cemaatle kılmaya muktedir olduğu halde- namazı sahih olur mu? şayet sahih de olsa kişiye günah var mıdır? Aynı zamanda mescitte olması gerekir mi ya da evde kılması caiz olur mu?
Aynı zamanda kim namaz kılar da rükusunu secdesini tam yapmassa bunun hükmü ne olur? Rasulullah’ın (s.a.v.) namazının miktarı ne kadardır? “Onlara namazı hafif olarak kıldır” buyruğu ile Rasulullah’ın (s.a.v.) tenbihât verdiği hafif tutmanın hakikâtı nedir? Aynı zamanda:
“Sen fitneci misin ey Muaz?” dediği hadisteki namazın hafif tutulma hakikati.
Nebi’nin (s.a.v.) tekbir alıp selam vermesine dek namazının tamamı (kısaca) -tıpkı soru soranın şahit olup göreceği gibi- nasıl sıralanmaktadır.
Bilinen şu ki; namaz İslamın beş rüknünden bir tanesidir. Rasulullah’ın (s.a.v.) buyurduğu gibi. Namaz akideden sonra en evvel olan vacibat konulardandır. Eğer bu namaz kılınmış ise müslümanın diğer tüm amelleri de sahih olmuş olur. şayet fasid olursa tüm amelleri de fasid olur. Bu da yüce Allah’ın şu ayetini doğrulamaktadır: